Devletler, bazen birilerini çocukluktan itibaren yetiştirir. Bazen de birileri devletlerin dikkatini çeker. Hitabeti, yazdıkları, çizdikleri, zaafları, toplumdaki karşılığı onlar için önemli unsurlardır. Kimi zaman doğrudan anlaşarak çalışırlar,
Kimi zaman, onlara çalıştığını bilmeden yönlendirilirler.. Kimi zaman, her iki taraf da birbirini kullanır. Kimi zaman, kullanıldığı düşünülen kişi, onları kullanır.
İran’a 70’lerin sonunda Fransa’dan inen uçak, acaba bu seçeneklerin hangisi idi ? Bugün anlamak çok daha kolay.
—————————————————
70’lerin sonu, 80’lerin başında, Ortadoğu’da izlenecek yeni politikanın adımları atıldı. 2. Dünya savaşı bitmiş, kendi aralarındaki meseleler büyük ölçüde hallolmuş idi. Sıra Ortadoğu’ya gelmişti. Ortadoğu’da cetveller ile parçalanan Müslümanlar, mezhep mezhep de parçalanmalı idi. Daha da çok parçalanmalı, yutulacak lokma haline gelmeli idi.
—————————————————
O gün sayıları çokça olan ülkeler var iken, bugün sahada gerçek manada olan 3 ülke kaldı, Sünni Türkiye, Şii İran, Yahudi İsrail. Türkiye’nin kendini bu cendereden kurtarmasının yolu, belki de biraz bu tespit üzerine yoğunlaşmasından geçiyor.
—————————————————
Bir yerde olmak istiyorsanız, orada düşmanlarınız olmalı, yoksa kimseye 10.000 km uzaktan niye geldiğinizi anlatamazsınız. İşte bu nedenle, bölgede bir düşman olmalı idi. Düşmanın adı ise, İran. Nato müttefiki Türkiye, görünür bir düşman olamazdı. Abd, 80’li yıllarda, henüz SSCB meselesi hallolmamışken, Türkiye’yi Ortadoğu’da düşman ilan edemezdi. Abd, Türkiye’nin müttefiki olarak devam etmeliydi. Sünni tarafında açılamayan cephe, Şii tarafında açılacaktı.
—————————————————
80’lerin başında artık başka bir İran vardı. Abd’ye Ortadoğu’yu mezar edecek, İsrail’i bölgeden söküp atacak bir İran. Halkı böyle ikna edilmişti. Milis yapılanmalar, Hizbullah, süratle bölgede yerini almıştı. Almaya başlamıştı. Lübnan, Irak, Suriye, Türkiye..
—————————————————
Yine bu tarihlerde Türkiye’de ise, yine bir ABD darbesi vardı ve Onların Çocukları yine kazanmıştı. Türkiye’ye yine istikamet çizilmiş, sınırları hatırlatılmıştı. 12 Eylül darbesinden hemen 10 gün sonra, Irak-İran savaşı başladı. Kocaman bir kaybet kaybet savaşıyla, iki cephe de zayıfladı. Sonra Irak’ın 90’lı yılların hemen başında Kuveyt’i işgali geldi. Abd askerleri yavaş yavaş bölgeye geliyordu.
—————————————————
Arap-İsrail savaşlarında İsrail’e karşı pozisyon alan Irak, aynı zamanda SSCB ile de yakındı. İsrail’e komşu ülkeleri İsrail üzerinden denetleyen Abd, İsrail’e komşu olmayan ve o dönemde aykırı bir ses olan Irak’ı kontrol etmeliydi. Körfez savaşında, batı uzun zaman sonra bölgeye ilk haçlı ordusunu yollamıştı. Savaşın maliyetinin yarısını ise Suudi Arabistan karşılamıştı. Önce Körfez savaşı ve sonra 11 Eylül saldırısı, kimyasal silahlar ve türlü bahaneler ile, 2003’deki operasyon sonucu nihayet Saddam idam edilmişti. İdam sebebi ise, özellikle seçilmişti. Mezhepsel ateşe benzin döküyordu. Yaklaşık 150 Şii’nin öldürüldüğü Duceyil katliamı, idama gerekçe gösteriliyor ve böylece sahada İran’a psikolojik üstünlük sağlanıyor, önü kontrollü şekilde açılıyordu.
—————————————————
Öyle de oldu.. Saddam’ın devrilmesi ile, bölgede on binlerce İran’lı milis türedi. Irak, Sünni ve Şii olarak ayrıldı. Sıra Suriye’ye gelmişti. Kuveyt sayesinde Irak’a ilk kez ayak basan Abd, Suriye’ye nasıl ayak basacaktı ? Arap Baharı ile Suriye de hareketlendi. İç karışıklıklar başladı. Obama, Esed’i bitireceğim dedi, oysa Arap Alevisi ve ülkede %15lik bir azınlık iktidarı olan Esed, Abd için gerçekte bir problem değildi. Amaç ortalığı karıştırmak, bölgeye girmekti. Türkiye’ye karşı yeni bir cephe açmaktı. Bölgeyi iyice un ufak etmekti. Abd, istediğini almıştı, Rusya, İran hepsi gelmişti, pkk’ya yeni isim bulunmuş, ypg icat edilmişti. Ypg’nin kahraman ilan edilip savaşacağı, Daeş de icad edilmişti. Suriye tam da istenildiği gibi paramparça olmuştu.
—————————————————
Daeş meselesi batı tarafından çok zekice kurgulanan bir işti. Bir taş ile onlarca kuş vurulmuştu. Batı, içindeki cihadcıları temizlemişti. Rusya, Çeçenistan’daki cihadcıları temizlemişti. Tüm batı, hepsini yönlendirmeler ile Suriye’ye gönderdi. Öyle ki, bir keresinde Abd hava kuvvetleri, Daeş komutanlarını ölmesinler diye bir yerden alıp, başka yere bile nakletti. Hepsini diğerleri ile çarpıştırarak temizledi. Ypg’yi legal bir oluşum haline getirdi. İran’ı kontrol etti. İzin verdiğinin ötesine gitmesine müsaade etmedi. Türkiye’ye yeni bir cephe daha açtı. Türkiye içindeki aykırı uçları harekete geçirdi.
—————————————————
Yakın geçmişi hatırlayarak.. Günümüze gelelim.. Aslında Büyük Ortadoğu dedikleri şey. Büyük bir İsrail. Bölünmüş onlarca küçük mezhepsel oluşum. Kukla devletler.. Bölgeye küçük Ortadoğu demelerini beklemiyoruz sanırım ? Bölgede 3 tane ülke var. 1 Türkiye 2 İsrail 3 İsrail Üçüncü olan, ikincinin sahadaki diğer gölgesi, yani İran. Bildiğimiz bir gerçeği, geçenlerde Trump dile getirdi. Onlar için önemli bir isim olan Kasım Süleymani öldürüldü, cevap olarak Abd üslerine füze attılar, atmadan önce de Abd’ye bilgi verdiler, bunu yapmak zorundayız, içeriye durumu anlatamayız, kimse ölmeyecek merak etmeyin dediler, öyle de oldu. Ancak o gün iran televizyonlarında 80 Abd askerinin öldüğü servis ediliyordu. Bunu bugün okuyan İran vatandaşı ise, neye kime hizmet ettiğini ya bilmiyor, ya işine geliyor.
Türkiye, Ortadoğu’da sürenin yaklaştığının artık iyice farkında. 2024 savunma bütçesinin ciddi oranda arttırılması, enerji ve savunma yatırımlarının arttırılması, son dönemde alınan karar ile Kıbrıs’ta daimi deniz üssü kurulması hadisesi, uçak talebinin çeşitlendirilmesi ve yine henüz daha çok yakın bir gelişme olan Karadeniz’de Nato ve Abd istemiyoruz açıklaması hepsi ayrı ayrı önemlidir. Önemli reflekslerdir. Bölge artık yeterince un ufak edildi. Kuklalar yönetimlere geçirildi. Yani artık son aşamaya geçildi.
—————————————————
Sinir savaşları..
Türkiye bu son dönemde bir çok sinir harbi ile test edilecek. Yunanistan ile.. Kıbrıs ile.. Doğalgaz aramaları ile.. Pkk ile.. ve belki de İran ile.. Bunların her biri güçlü ihtimaller dahilinde.. Bu sinir harbinde, olası tahriklere karşı, hem içerdeki gerilimi kontrol altında tutabilmek, hem de adımız geçmese de, bizim lehimize işler yapabilen unsurlara sahada ihtiyacımız var. Devletin “kaçınılmaz” bu gerçeği gördüğünü umut ediyorum.
—————————————————
İçerde ülkeye patinaj yaptıracak bir çok meselenin süratle gündemden düşürülmesi gerekiyor. İç meselelere harcayacak zamanımız çok kısıtlı. Bizi sınırlarımızda bekleyen tehditlere karşı, güçlendirmek, biraz da bu iç meselelerin hallolmasından geçiyor. Toplumun genelinde huzursuzluk yaratan ve toplumun bir beraber hareket etmesine mani olan parazitleri temizlemek, dışarıdaki gelişmeleri yakından ve etkili bir şekilde takip etmek ve müdahale etmek açısından son derece önemli.
—————————————————
Son olarak; Sn. Erdoğan’ın bugün yapmış olduğu 50+1 sisteminin değişmesi gerektiğine yönelik açıklama da bu çerçevede son derece önemlidir. 50+1 sisteminin siyasete getirdiği yük, toplum içinde de huzursuzluklara sebebiyet vermektedir. Ayrıca bu açıklama; siyaseten de son derece öngörülü bir okuma olup, Kemal Kılıçdaroğlu’nun koltuğu kaybetmesi ile yeniden hareketlenen muhalif cepheyi, Erdoğan’ın çok iyi okuduğunun da mesajını taşımaktadır.
—————————————————
Allah ülkemizi korusun. Kıyamete kadar İslam’a hizmet etmeyi, hizmet edenlerin en başında olmayı, ülkemize nasip etsin. Amin.