Türkiye maalesef maden tarafında denetimlerin ve yaptırımların yetersiz olması nedeni ile sağlıklı bir büyümeyi gerçekleştiremiyor.

Türkiye, maden yönüyle bakıldığında, henüz potansiyelinin çok çok altında bir üretim ile Türkiye’ye katkı sağlıyor.

Ancak, şu halde son yaşanan Erzincan’daki kazayı da görünce, iyi ki de böyle oluyor diyor insan.

Diyor, çünkü yeterli denetim ve yaptırım yok. En son hazırlanıp onaylanan ÇED raporu 1112 sayfa. İçinde 10’larca taahhüt var. Buraya sığamayacak kadar. Merak edenler, buradan il kısmına Erzincan, proje sahibi kısmına da anagold yazarak gerekli çed raporlarına ulaşılabilir.

Önce, iş kazası ile ilgili görüntüleri izledim. Kaza zaten geliyorum demiş. O kadar büyük kütlelerin o şekilde yığılması zaten olası bir heyelana zemin hazırlamış. Üzücü olan şu ki ÇED raporunda da, yığın alanları ile ilgili düzenlemelerde bu konuda bir çok tanım, ifade ve çalışma var iken, görülen o ki bunlar sahada uygulanmamış.

İş kazalarının neredeyse tamamına yakını, “bir şey olmaz” denilen konu başlıklarından kaynaklı. Gerçekten öngörülemeyen, tahmin edilemeyen, risk analizlerinde dahi yer almayan kazaların sayısı yok denecek kadar az.

Resim

Milyon m3 kazı ve toprak hareketlerinde deprem, yağış, sel, içsel malzeme sürtünmesi vb. bir çok olayı göz önüne almak gerekiyor. ÇED raporunda bu konularla ilgili gerekli çalışmalar var. Zaten mevzuat gereği de bu çalışmalar yapılmadan dosyalar tamamlanamıyor.

Resim

MAPEG tarafından, ÇED raporunda tanımlı belli bir alan için yapılan uyarı ve ikazlar örneğin ne derece dikkate alınmış ve yerine getirilmiş ? Firma, mühendislik bilimine göre mi, aylık kar zarar hesabına göre mi ocağı işletmiş ? Bunların cevapları umarız tüm şeffaflığı ile kamuoyuna açıklanır.

Kazanın yaşandığı sahadaki yığın ile ÇED raporlarındaki tarif edilen yığın düzeni teknik olarak uyuşuyor mu, bu da ancak saha incelemeleri ile belli olacak. Maalesef iş işten geçtikten sonra..

Birçok ailenin umudu da geleceği de bu topraklarla beraber akıverdi..

Resim

Maden işleri ile ilgili ÇED raporu yahut ÇED gerekli değildir raporu almak gerçekten hali hazırda çok zor. Kimi projeler için 20’ye yakın devlet kurumuna görüş soruluyor. Buraya böyle böyle bir iş yapılacak, sen ne diyorsun deniyor. Bir çok talep ve düzenleme isteniyor, bunların hepsini yapıp mevzuata uygun hale getirmek, bir çok kez mümkün olmuyor ve projeler daha başlamadan bitiveriyor. Bu süreçler 1-3 yıl kadar sürebiliyor. ÇED sürecini aşanlar ise, raporlarında bir çok konuda taahhütler veriyor. Şöyle yapmayacağım, böyle yapmayacağım, şunu şöyle, bunu da böyle yaparak işimi yapacağım diyor ve bu çerçevede işe başlayabiliyor.

Sorun da tam olarak burada..

Raporlardaki bu yazılanlar, sahada yeterince denetlenmiyor. Denetimlerde aksaklıklara ise, caydırıcı cezalar uygulanmıyor. Firmanın 5 milyon maliyetle yapacağı düzenleme 1 milyon ceza ile kapatılıyor örneğin.

Sonuç..

  1. Ölümler, üzüntüler, kayıplar, çevre kirliliği.. Bunlara son vermek için madencilik faaliyetleri çok sıkı denetlenmeli..
  2. Cezalar caydırıcı olmalı.
  3. Sektör zaten adı mimlenmiş iken, bu hatalar ile, daha çok kaybediyor. Sektör, kendi kendini bitiriyor.. Sektör kendi içinde konuyu değerlendirmeli, yol haritası belirlemeli..
  4. Evet, Türkiye madenlerinden daha çok yararlanmalı, toprağın altındakini üstüne çıkarmalı ve sonra da kazılan bozulan yerleri rehabilite edip yeniden doğaya kazandırmalı.. Güzel örnekleri var mı elbette var, ama sayıları çok az. Madenler alınırken ki süreç başlıca bir denetim gerekirken, maden sahasındaki faaliyetler bitince oranın tekrar doğaya kazandırılma süreçleri de maalesef düzgün takip edilmiyor.
  5. İşini düzgün yapmayan ile işini düzgün yapan hem hukuk hem de insanların vicdanı önünde ayrışmalı.

Madenleri kapatmak bir yana, daha çok maden açılmalı, teşvik edilmeli, ama böyle değil.

Böyle değil.

Hiç değil.