Ak Parti hükümetleri, tüketici fiyatları ve üretici fiyatları için bir anlamda kendini puanlamak, kendi ile kendini karşılaştırmak adına endekslerde 2003 yılını baz aldı ve o yılki verilere baz endeks olarak =100 dedi. Bu önemli bir iddia idi, bakın göreceksiniz ben enflasyonla nasıl mücadele edeceğim demekti, tıpkı paradan 6 sıfır atmak gibi..
Bunu uzun yıllar boyu başardı da diyebiliriz. Şöyle ki tüketici fiyatları için 2003 de 100 olan endeks, 2012 de 200, 2017 de 300 olmuştu, yani 10 yılda fiyatlar bir kat artmış, 15 yılda ise 2 kat artmıştı. Elbette yıllık %1-5 enflasyonu olan gelişmiş ülkelere göre görece kötü bir oran olsa da Türkiye’nin alışılmış enflasyon geleneği için çok çok iyi bir ivmeydi. Seçmen de zaten bunun karşılığını sandıkta verdi, Ak Parti hep tek başına iktidar oldu.. Bu günlerde ise (Temmuz 2022) , 2003 için 100 olan tüketici endeksi 1000 oldu. Üretici endeksi ise 1700 oldu.. Ak parti başarı ile götürdüğü enflasyonla mücadelede 2018 ve sonrası için sınıfta kaldı..
2013 gezi olaylarının olduğu dönem Türkiye’nin en iyi ekonomik verilerinin elde edildiği dönemdi, kasada 130 milyar dolar üzerinde rezerv para, enflasyon %6-7, işsizlik %8-9 bandında idi. 2018 papaz krizi, içerden ve dışardan döviz saldırıları, yurt dışından TL kredi alıp, içeride döviz almalar derken, o günler yine yaralar alarak ama yola devam ederek geçti.. O dönemde bir kaç hafta içinde ülkeden milyonlarca dolar para hortumlandı gitti..
9 Ağustos 2022 sabahı TL kredi çekip 5,50 kurundan 1 milyon dolar alan vatandaş, 7,00 kurundan 13 Ağustos 2022 günü elinde dövizi bozmuş, 1,5 M TL “para kazanmıştı” . İnsan bu, doymaz, toprak bile bazen doyurmaz.. 13 Ağustos günü 2022 günü 7,00 kurundan elindeki dövizini bozan “yabancı yatırımcı” 16 Ağustos günü 5,75 kurundan tekrar dövizini geri almış, o da 1 M $ dolar olan parasını yine bir kaç gün içinde 1,2 M $ yapmıştı. Dünyada yıllık %2-3 dolar faizi olduğu düşünüldüğünde 3 gün için %20 iyi bir “gelirdi”. Yani ülke bildiğiniz bir hafta içinde “talan edilmişti”.. Bu ataklara karşı önlem almak isteyen, TL kredi vermeyin, yasaklayın, swap işlemleri kısıtlayın (durdurun bile değil) diyen hükümet ise, serbest piyasaya müdahale ile suçlanıyordu..
2021 Kasım-Aralık döneminde dövize olan sevgimiz yine arttı, herkes döviz bürolarına koştu, bir kaç gün içinde doları bir yerden çok başka bir yere taşıdık. Herkes dövizden şu kadar altından bu kadar kazandım derken ülke olarak kaybetmeye devam ediyorduk.. 2018 Ağustosta ne olduysa yine aynısı oldu, “yine ülkemizi hep birlikte talan ettik”. Birileri çok çok zengin oldu, birileri de kaybetti. Kazananlar “finansal okur-yazarlığı” üst düzeyde olan girişimciler, yatırımcılar, paradan para kazanma sihirbazları idi.
Kur korumalı mevduat açıklandığında bunu şöyle yorumladım, artık ihtiyacı olmayan kimse dolar almaz, dolar cazibesini yitirir, insanlar kendini kur kormalı TL’de güvende hisseder, mevduatlarda bekleyen milyarlarca dolar para (>200) üretime girer, sermaye olur, iş olur, istihdam olur, üretim olur.. Öyle ya, döviz artsa da paran döviz artışı kadar zaten değerlenecekti, döviz almaya ne gerek vardı ki, üstelik hocalar bile bu faiz değil, zararın tazminidir demişti..
Ne oldu peki, yanıldım.. Kumbaralarımıza, yastıklarımıza kadar girmiş olan dolar yine kazandı..
Hiçbir döviz borcu olmayan vatandaşlarımız döviz almaya devam etti, kasasında borcunu ödeyecek, hammaddesini alacak, evini arabasını ve hatta yatını da alacak kadar döviz rezervi olan firmalar, sanayiciler, onlar da döviz almaya devam etti, ihracat yapanlar bir taraftan ülkeye döviz getirmeye çalışırken, öte taraftan ülkesini çok seven vatandaşlar, şirketler yok yere sebepsiz yere döviz almaya devam ediyor, üstelik, kur korumalı mevduat diye bir sistem var iken.. Bir parantez..
(Yılda 40-50 ton altın üretiyoruz, yani 4 milyon vatandaşın her ay 1 gr altın tasarrufu yapmasına eşdeğer.. O da olmasa durum daha da vahim..)
Bunun adı satın alma gücünü, sermayeyi korumak değil, ülkeyi sevmek de değil, bunun adı başka bir şey..
Ocak 2022 sonrası parasını dolarda tutarak satın alma gücünü koruyacağını sananlar da bu sefer kaybetti. Ülkede maliyete dayalı enflasyonunun çok çok üzerinde bir enflasyon bir anda oluşuverdi. Tüik üretici fiyat endeksleri ile döviz artışı bu dönemde karşılaştırıldığında, dolar euro artışının çok çok üzerinde bir üretici fiyatı artışı olduğunu gördük.. Peki bunu ne ile açıklayacaktık ? Bu sefer dolarda olanlar da kaybetti. 100 bin doları ile 6 ay önce daire alan bir kişi, artık o daireyi alamıyordu.. Mazot girdisi %10 olan bir üretici, mazota %20 zam geldiğinde fiyatını hangi gerekçe ile %20 arttırıyor, yahut, elektrik %50 zamlanınca tüm ürün fiyatlarına %50 zam yapmak hangi ticarete giriyor ? Bunlar üstelik 5 vakit ezan okunan bir ülkede oluyor.. Tüm bunlar yaşanırken, herkes bu zamları yapmak için fırsat kollarken, üstüne de her şeye çok zam geldi kardeşim diye de yazıyor, söylüyor, anlatıyor.. Olan ise sabit gelirli işçiye, çalışana oluyor..
Bizim ülkede ticaret, hava sisli puslu iken daha güzel ! Bir de şu kayıt dışı ekonomi olmasa, o zaman hepten yandık ! Öyle ya, resmi kayıtlara göre çoktan batmamız, ekonominin durması, her şeyin yerle yeksan olması gerekiyor.. Neyse ki çok güçlü bir kayıt dışı ekonomimiz var !
Bu kadar yazdık, peki bu süreçte hükümetin hiç mi suçu yok, faiz inadı, döviz kredili yatırımlar, yap işlet devret lerdeki döviz borçları, zafer havalimanı ve benzerleri, daha geriye gidecek olur isek, döviz bol ve ucuz iken parayı enerji sanayi ve katma değerli ürünler değil de yollara köprülere hastanelere harcamak ( belki doğru ama zamansız yatırımlar) gibi hatalar yok mu, var, 1 liralık işi 3-5 liraya yaptırmak yok mu, var, gece yarıları satılan ucuz dövizler de var açıklanacak denilen ama unutturulan, eritilen hatta swap olmasa eksi olan rezerv de var.. Evet bunlar var, devletin sübvanse ettiği artan enerji maliyetleri de var.. Bunları elbette görüyoruz, görmeliyiz.. Ancak sorun bu kadar değil, bunlardan çok daha fazlası..
Uzun lafın kısası..
Bizim ülkemizde ekonomik bir problemden daha ziyade, ahlaki bir problem var..