Erdoğan, yakın dönemde “Türkiye Ekonomi Modeli” adını verdiği bir model üzerinde istihdam, üretim, ihracat öncelikli bir anlayış ile tüm eleştirilere rağmen çalışmalarını sürdürüyor. Hazine ve Maliye Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Sanayi Bakanlığı, Merkez Bankası ve devletin diğer tüm kurumları da, bu modeli merkeze alarak Cumhurbaşkanı önderliğinde mesailerine devam ediyor.
Bu model sonrası düşük faiz, yüksek kur, yüksek kura bağlı hammadde ve enerji maliyeti artışı, buna bağlı oluşan maliyete dayalı enflasyon, yüksek kura bağlı artan ihracat, artan ihracat ile kapasite yetersizliğine bağlı içerdeki arzın azalışı, arz talep dengesizliğine bağlı bir enflasyon ve tüm bunların toplamında ise enflasyonu seven tüccarımızın da katkıları ile ortaya çıkan yapısal enflasyon. Özetle son dönemde bilinen ne kadar enflasyon çeşidi varsa hepsi şu an ülkemizde var ve tüm bunların neticesini son bir yılda %100 artış olarak görmekteyiz.
Tüm dünya merakla bu modelin sonucunu bekliyor. Hatta kendinden emin bir şekilde bu sonucu hiç merak etmeyenlerin sayısı da hayli fazla.
Her ekonomik hamlenin siyasi bir sonucu olduğu gerçeği ile bu modelin de en baştaki siyasi sorumlusu elbette yürütmenin de başı olan Cumhurbaşkanı Erdoğan.
Hükümet; “Faiz sebep, enflasyon sonuç” sloganı ile yola çıktı ve tüm eleştirilere rağmen de geri adım atmaksızın yoluna devam ediyor. Üstelik bu sloganı bir de NAS çerçevesi ile güçlendirdi, taçlandırdı. Hükümet yaptıkları hamlelerin doğru olduğuna inanıyor ve biraz sabır diyerek iç siyasetteki konumunu muhafaza etmeye çalışıyor.
Türkiye Ekonomi Modeli, anladığımız kadarı ile enflasyonu ilk etapta öncelemeyen, paraya sıfır eklenip eklenmemesini şu aşamada çok da mesele etmeyen bir anlayış ile 2023 seçimlerine doğru ilerliyor. Bu enflasyonist ortamda en çok ezilen tabaka olan ücretli (maaşlı) kesim için ise görünen tedavi asgari ücreti ve dolaylı olarak diğer maaşları da arttırmak. TÜİK verileri ışığında enflasyona karşı ezilmiyor gibi gözüken ücretli kesim, çarşı, pazar, market verileri ışığında ise hükümetten/işverenlerden daha fazlasını istiyor, bekliyor. Alım gücünde 2013 yılı verilerini görmek istiyor.
Erdoğan başkanlığındaki hükümet; üretimi arttırmak, üretim kapasitesini arttırmak, iç piyasadaki arzı arttırmak, TL’ye olan güveni arttırmak, katma değeri yüksek ürün sayısını arttırmak, mevduatların dövizden TL’ye geçişini arttırmak, cari açığı azaltmak, ihracatı arttırmak, enerjide bağımlılığı azaltmak, yeni pazarlara açılmak, dünyanın pandemi sonrası fırsatlar-krizler başlığında coğrafi avantajlarını en üst düzeye çıkarmak gibi birçok alanda açılımlar, çalışmalar yapıyor.

Bu açılımlardan biri de enflasyondan arındırıldığında reel olarak eksi faiz ile piyasaya kredi vermek. Kamu bankaları aracılığı ile bunu sistematik olarak sürdürmeye çalışıyor. Özel bankalara da enflasyonun çok çok altında %12-15 gibi oranlarla merkez bankası fonlama yapmasına karşın, özel bankalar kârlarından fedakarlık yapmayı bu dönemde tercih etmiyor. Hükümet, kredinin dövize, altına, mevduata, borsaya değil, yatırıma gitmesi için değişik yasal alanlarda düzenlemeler de yapıyor. Bu konuda toplumsal ahlaki problemlerimiz olduğundan ötürü, tam olarak bu hususta netice alınabilmiş değil. Hükümet bol bol kredi vermek istiyor ancak kredinin doğru yerde kullanıldığından da emin olmak istiyor.
Faiz ile mücadele eden hükümet, yatırımcısına ise faizle kredi veriyor. Peki faizsiz bir finansman desteği mümkün değil mi, üstelik nereye harcandığı kontrol edilebilen ?
Yazımızın bundan sonrası ise tam da bu noktada bir çözüm öneriyor.
Faizsiz Finansman Desteği (FFD)
Devlet kredi kullandırarak birçok vatandaşına, KOBİ’ye, sanayiciye, çiftçiye önemli destekler sunuyor. Peki inançları gereği faize bulaşmak istemeyen vatandaşa ne öneriyor ?
Bu modelimizin temeli, devletin desteklemek istediği kesimin ihtiyacı olan bir ürünü, ara maddeyi, ham maddeyi, talep edene vadeli (ileri bir tarihte ödemeli) satmaya dayanıyor.
Mesleğimle ilgili bir örnek , yani inşaat sektörü üzerinden açıklayalım;
Bilindiği üzere inşaat demiri, yapı maliyetinin hem önemli bir kısmını oluşturan, hem de tedariği neredeyse peşin para ile yapılan bir yapı elemanı. Bu nedenle inşaat sektöründe desteklenecek ürün olarak demiri ele aldık. Buna, motorin, çimento, alüminyum, bakır, kutu profil, mdf gibi sektörden başka ürünler de eklemek elbette mümkün. Yada tarım alanında gübre, mazot desteği, imalat sanayinde sac, demir, bakır vb. destekler, tekstil de kumaş, iplik vb.
Bugün inşaat demirinin tonu KDV dahil yaklaşık 16.000 TL. Devlet önce bu desteğe ilişkin başvuruları ve ihtiyaç listelerini toplayacak, sonrasında inşaat demiri alım ihalesi yapacak, örneğin 2,5 milyon ton (40 milyar TL). Parasını peşin/taksitle ödeyerek 2,5 milyon ton demiri Türkiye’de faaliyet gösteren üreticilerden bu ihale ile temin edecek. Sonra bu inşaat demirini vadeli olarak örneğin 2024 yılı aralık ayı sonu ödemeli olacak şekilde 20.000 TL / ton fiyatı ile satışa sunacak. Firmalar da Bugün Al, 2024 de Öde Kampanyası ile işine koyulacak.
Konuya ilişkin örnek başvuru şartlarını da maddeler halinde yazalım;
- Stok miktarı 2,5 milyon ton
- Firma başı maksimum teslim edilecek miktar 500 ton
- Firmanın son üç yılda ödenen gelir vergisi / yapım işi cirosu oranı minimum %1 olacak.
- Firma, son üç yılda zarar etmemiş olacak.
- Firmanın özkaynak / aktif oranı minimum 0,15 olacak.
- Firmanın kısa vadeli borçlar / aktif oranı maksimum 0,30 olacak.
- Firmanın talep ettiği demir miktarı, son üç yıl tüketim ortalamasının üzerinde olmayacak.
- Firmanın, talep ettiği demirin tüketileceği, sözleşmeye bağlanmış devam eden işi/işleri olacak, bu işin/işlerin ve talep edilen demir miktarının projelerdeki gereksinimi yapı denetim firması, yahut kamuya bağlı kontrollük teşkilatınca belgelendirilecek.
- Ürünün teslim edilmesi sonrası proje/projelerde kullanılıp kullanılmadığı da yine yapı denetim firması yahut kontrollük teşkilatınca yerinde yapılan denetimlerle tespit edilecek, aksi durumda sözleşmesinde cezai caydırıcı maddeler olacak.
- Firma tedarik edeceği demirin karşılığı tutarı teminatlandıracak. Teminat mektubu, kefalet senedi, vb.
Sonuç ;
- Ülkemizde konut ve arsa maliyetlerinin artması, konut stoğunun azalması ve bunlara bağlı fiyatların artması nedeniyle oluşan arz yetersizliğinin önüne geçmek için önemli katkı sunacak, sektöre ivme katacaktır.
- Gerek kamu yatırımları gerekse de özel sektör yatırımlarında müteahhitlere üretim/imalat/hakediş noktasında önemli finansman katkısı sunacaktır.
- İstihdama katkısı olacaktır.
- Ekonomik büyümeye katkısı olacaktır.
- Verilen destek takip edilebilir, denetlenebilir ve amacına yönelik kullanılacaktır.
- Faizsiz finansman desteği (FFD) ile daha çok kişiye ulaşılacaktır.
- Faizsiz finansman desteği, işini düzgün yapan, desteği hak eden firmalara ulaşacaktır.
- Faiz ile mücadele noktasında yeni bir finansman penceresi açılmış olacaktır.
Bu ve benzeri örnekler üzerinden birçok alanda üreticiye, sanayiciye destek sağlanabilecek, üretim, istihdam ve ihracatın artmasına yönelik yeni bir hamle daha yapılmış olacaktır.