Adalet bakanlığı, seçimlerin en kritik bakanlıklarından..
Oysa adaletin tesis edildiği bir devlette, önemi en düşük bakanlık olması gerekir. Yatırımı yok.. Yol haritası belli.. Kanun belli, iş belli.
Siyasetin bu bakanlığı, iç işleri, dış işleri bakanlığı gibi, milli savunma bakanlığı gibi görmesi, yaşanan ve tekrarlayan tecrübelerden kaynaklı..
Hükümetler kendilerini korumaya almak için, göreve geldiklerinde evvela bu köşe taşlarını sağlam oturtmaya çalışıyorlar.. Darbeler, muhtıralar..
Yakın dönem siyasi tarihimizde, Ak Parti’nin parti kapatmaya giden sürecinde adaletin kılıcı ! tepesinde sallanıyordu. Biraz geride ise idam edilen bakanlar, başbakanlar..
Bu yaşanmışlıklar ile siyasetçinin buraları sarfınazar etmesini beklemek elbette zor.
Bu iş hep böyle mi gidecek?
Terazisi ADALET olan bir sistem kurmak çok mu zor ?
Eğer bunu başaramaz isek, bu dövüş, sandık sandık bitmeyecek.
Onun hakimi, bunun hakimi hep devam edecek..
O dosyaya bu hakim baksın, şu dosyaya da o hakim..
Adalete güven nasıl tesis edilecek?
Böyle bir anlayışla hiçbir yere varamayacağımız ortada..
Peki ama ne yapmalıyız ?
– Kanunlarımız hakimlerin yorumlarına çok dayalı yazılıyor. Alt sınır, üst sınır, iyi hal indirimi gibi çok göreceli uygulamalar var..
– Cezalar korkutmuyor, yaptım yine yaparım diyor insanlar.. Ceza bir taraftan sonuç, ama başka bir taraftan da başlangıç..
– Kanunları matematik metinleri gibi sade sonu belli olan metinlere yaklaştırmak, sistematik hale getirmek zorundayız. Elbette hukukta her durum kendi özel koşullarında incelenmeli ama birbirini tekrar eden yüzlerce binlerce davamız, kararımız var artık..
– Hakimin olaya olabildiğince az yorum katarak ceza vermesini sağlayacak bilgi havuzunu inşa etmeli ve kanunları sade, net, görecelikten uzak şekilde yeniden ele almalıyız.
– Adaletin içinden siyaseti çekmenin en akılcı yolu, kanunları olabildiğince anlaşılır, net yazmaktır.
– Alınan binlerce, on binlerce karar var. Bunları matematik dili ile modelleyip büyük bir data oluşturmalı, yapay zeka ile benzer sorunları benzer sonuçlarla çözmeyi amaç edinmeliyiz. Hangi kanunlarda itirazlar oluyor, üst mahkemelere hangi sorunlar taşınıyor, hangi suçlarda artma, hangi suçlarda azalmalar oluyor, bunları bilgisayar destekli görmeli, buna göre cezaları ve kanunları değerlendirmeliyiz.
– Siyaseti cezalandıran parti kapatma gibi kitlesel cezalardan bir önce uzaklaşmalı, suçun ve cezanın şahsi olmasını esas almalıyız.
– Özellikle paraya dayalı davalarda, mahkemeye vermenin bir mali cezalandırma şekli olduğunu da görmekteyiz. Enflasyonun yıllık en az %50’nin olduğu dönemlerden geçmemize rağmen, düşük yasal faizlerle paraların eriyip pul olmasının önüne geçmeyiz. İcraya konu dosyalarda yargılama süreleri 1000 güne yaklaştı.
– İnsanlar alacağını almak için karşı tarafı mahkemeye verdiğinde karşı taraf eğer haksız ise, normalden daha çok bedel ödeyeceğini bilmeli. Ama şu an maalesef öyle değil. Haksız olduğunu bilse de mahkemede işi uzattıkça uzatıyor. Çünkü enflasyonda borcu eriyor. Böyle olunca da insanlar kendi adaletini tesis etmeye çalışıyor ki, bu devletin varlık amacını kökünden sarsan bir gerçek.
– Adalet hepimize elbet bir gün lazım olacak ve oluyor. Onun için bu kıymeti el üstünde tutmak hepimizin boynunun borcu.
“Haksızlığa uğramak, haksızlık yapmaktan iyidir.” Sokrates
“Bir sözü söyleyeceğin zaman düşün! Eğer o sözü söylemediğin zaman mesul olacaksan söyle. Yoksa sus.”
İmam Gazali
“Yalan şehadet Allah’a şirkle bir tutulmuştur!”
Hz. Muhammed (sav)
“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutun, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Herhangi bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsiz davranmaya itmesin. Adaletli olun; bu, takvâya daha uygundur. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”
Maide / 8
“Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğütler veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmektedir.”
Nisa/58
“Yine anılan o iyi kullar, asılsız şeylere şahitlik etmezler; boş ve mânasız davranışlarla karşılaştıklarında onurluca çekip giderler.”
Furkan /72